20 Temmuz 2008

Yarına dair





İçinden geçtiğimiz bu günler, vicdanımızda insanlık adına kalan ne varsa onu da bizden almak için tüm karanlık güçleri seferber etmekte. Truva’nın entrikalarla düşmesi gibi insanlığın düşmesine seyirci kalmaktayız. Mirasına konmak için yaşlı akrabalarını bin bir eziyetle öldürenlerden tut, gerici ve darbeci iktidar kavgasının kepaze seyrine dek Türkiye’de yaşananlar aslında bir bütün olarak ele aldığımızda evrensel ezginin bize ulaşan sesinden öte bir şey değil. İşte böyle bir sürecin içinde edebiyatın herşeyden uzakta temiz kalmasını düşlemekte oldukça saçmadır, bilakis bu kirlilik önce edebiyatta başlamış, yani bu yaşananların kurgusu önce edebiyatta varolmuştur. Posmodernizim işte bu yeni zamanın seyir defteridir. Ama herşey kısaca açıklanamayacak kadar karmaşıktır. Bu karmaşayı tartışmak, onun nedenlerini sorgulamaksa sanıyorum devrimci sanatın hala biricik görevidir.

Sosyalizmin insanlık tarihinin gözüne tuttuğu aynanın yansıması insan bilincinden nasıl silindi? Neden artık gözlerimizi kamaştırmıyor ışıltılı aydınlığı geleceğin? İşte bir yığın zor ama can alıcı soru... Marksizm’in devrimler çağını fitillemesiyle geride kalan yüzyıl aslında sosyalizm düşüncesini de tahrip ederek geride kaldı. Peki nasıl oldu bu. Bizzat ekim devriminin gelişim seyrinden hareketle devrim sonrası dönemin özelinde Stalinizm olarak adlandıracağımız bu sürecin artıları ve eksileriyle yeterince tartışılmamasının yarattığı bir tahribattır. Hele Türkiye gibi az gelişmişlik sürecinin ultra-milliyetci ve fundamentalist islami sendromlarla desteklendiği ülkelerde sol gelenekçi bir kulvarda kahramanlarının izinde yürümeyi devrimci olmakla eş saymıştır. (Türk solunda Kemalizm hastalığı köken itibarıyla bu duruma dayanır.) Stalinizm’in sosyalizm adına dünya sol hareketine ihraç ettiği ulusal devletçi kapitalizm modeli en son aşamada artık kendini aldatamayıp yıkılmak zorunda kaldığında, bu tüm karşı devrimci cephelerin sokaktaki adama bile ezberlettikleri bir özgürlük propagandası olarak bilincimize işlendi. Berlin duvarının yıkılmasıyla başlayan süreç her ülkenin özgün koşullarında gelişerek bu güne geldi. 1917 devriminde isyan ateşini tutuşturan kitlelerin özgürlük rüyaları olmuştu ama sosyalizm adına yaşanan yılların ulusalcı devlet kapitalizminin ötesine geçememesi ve yaratılan büyük yasaklar şehri bilincimize bu karanlık ağları, bu umutsuz ağları da örerek geride kaldı. Elbette ki tüm bunların yaşanması maddenin doğasının bir parçası yani hayatın öğreticiliğinin bir kez daha ispatıydı. Dönemin edebiyatı da bu ulusalcı devlet kapitalizminin beslenmesini sağlamaktan öteye gidemedi, buna karşı çıkan edebiyatçıların sonu ise postmodernizm oldu. Böylesine varoluşçu bir iyi niyetin, böylesi bir sona ulaşmasının nedeni ise kitlelerin devrimci rüyalarından koparılması olmuştur. Yani daha düz söylersek sınıf çelişkileridir.

O halde biz devrimci şairler bu rüyaları görebilmeli ve Sosyalizm olmadan özgürlüğün ayrıcalık ve adaletsizlik olduğuna, özgürlük olmadan Sosyalizmin ise kölelik ve vahşilik olduğuna daha çok inanmalıyız.


Temel Kurt


ÖNCE ŞİİR VARDI








' gün ışığında,
ateşli bir sabırla silahlanmış olarak
en güzel kentlere gireceğiz.'

a.rimbaud



"Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, horgörülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen' e
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız komak var, o koyuyor adama. "

w.shakespeare

' Bir kez gönül yıktınsa
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil '

y. emre


' Evet, bilirim nereden geldiğimi
Alev gibi doymamış, aç
Yanar, tüketirim kendimi.
Işık olur, ne tutarsam,
Küldür arkamda kalan.
Ben ateşim besbelli. '

f. nietzche


' Kaygılar tasalar sarmasın içini;
Olumsuz düşlere kaptırma kendini;
Ayrılma yarin ve çimenin koynundan
Kara toprak koynuna almadan seni. '

Ö. Hayyam

"öyle korkunç yanıyor ki o ateş beynimizde
atlamak istiyoruz uçurumun dibine
cennet cehennem ne farkeder
yeniyi bulmak için bilinmeyenin derinliklerinde..."

c.baudlaire

' Ama herkes de gene sevdiğini öldürür,
Bu böylece biline,
Kimi bunu yüklü bakışlarıyla yapar,
Kimi de okşayıcı bir söz ile öldürür,
Korkak, bir öpücükle,
Yüreklisi kılıçla, bir kılıçla öldürür.'

o.wilde

' tereddütsüz teceddüt sahasında bir süleymanım
şu var ki, tacü tahtım yok, fakirim lakin insanım.'

n.tevfik


' görmüyor musun çiçek açışını elmanın
ölebilmek için yalnız elmalar içinde...'

p.neruda


' Kalpağımı kafese
Kuşu kafama koydum dışarı çıktım
Ne o dedi komutan sokakta
Selam vermek yok mu artık?
Hayır, dedi kuş;
Selam vermek yok artık.
Bağışlayın, dedi komutan:
Ben var sanıyordum da.
Aldırmayın canım, dedi kuş,
Her insan yanılabilir. '

j. prevert

' Şu yaşamda yeni bir şey değil ki ölüm,
Ama pek öyle yeni sayılmaz yaşamak da.'

s.yesenin

' Ve ölü müdür artık döne döne
düşmeye başladığı an çiçek yaprağı
yoksa yere ulaştığı anda mı ölür? '

m.radnoti

' kardeşimin fethettiği yer şimdi
guadarrama dağlarında
boyu tam bir seksen,
derinliği bir elli.”

b.brecht


'yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
bir orman gibi kardeşçesine
bu hasret bizim'

n.hikmet


'Hani giydirilmiş erler bir başka yazgıya
İşte o silahsız askerlere benzer hayatı
Sabahları o yazgı için uyanmış olsalar da
Tükenmiştirler ve kararsızdırlar akşamları
Söyle yavrum şu sözleri ve sakın ağlama
Mutlu aşk yok ki dünyada'

l.aragon

'Sabahları oğlum
Minicik oğulcuğum
Kocaman bir öpücükle
Uyandırırdı beni.
Sonra bir atlı gibi
Otururdu göğsüme
Dizgin yerine
Tutup saçlarımı'

j.marti


' Ay kocaman at kara
Torbamda zeytin kara
Bilirim de yolları
Varamam Kurtuba'ya '

g.lorca

' hani,
erkek degil de,
pantolonlu bir bulut desinler bu! '

v.mayokovski

' yoksuluz gecelerimiz çok kısa
dörtnala sevişmek lazım '

c.süreya

“Biliyorsun ölüm diye bir şey yok,diyor adam kadına.
Biliyorum, evet, artık öldüğüme göre, diyor kadın.
İki gömleğin de ütülendi, çekmecede,
Sadece küçücük bir gül benim özlediğim.”

y.ritsos

' Harbe giden sarı saçlı çocuk!
Gene böyle güzel dön;
Dudaklarında deniz kokusu,
Kirpiklerinde tuz;
Harbe giden sarı saçlı çocuk! '

o.veli

'İnsanlarda tek sıcak kanun,
üzümden şarap yapmaları,
kömürden ateş yapmaları,
öpücüklerden insan yapmalarıdır.'

p.eduart

'Başka türlü birşey benim istediğim,
Ne ağaca benzer ne de buluta benzer;
Burası gibi değil gideceğim memleket,
Denizi ayrı deniz, havası ayrı hava;
Nerde gördüklerim, nerde o beklediğim kız
Rengi başka, tadı başka.'

c.yücel






"kaya gibi sessizce
kaldırıp başımı arada bakarım kıyılardan
fısıldar kulağıma dalgalar
güneşi kovalayan türkülerini.

portakal ağacı gülümser
gün yanığı yüzüyle
duyumsarım içtenliğini
anlarım ki, oda bizden biri"

t.kurt




Yeni adresim

ara ara aşağıdaki adresimde yazacağım https://atesinsesi.wordpress.com/ /