17 Haziran 2016

ayrılığın cennetinde yaşamaktansa senin cehenneminde olmak



yağmurlar dinince kavurucu sıcaklar başladı yine, birde onca olan biteni göremeyip nefsini terbiye için bu sıcakta oruç tutanlar, ah nerede herkesin ölmeden cenneti yaşadığı annemin rüyalarındaki o güzel ülke! galiba ben asla şatoya giremeyeceğim! kaç zamandır iyi zaman geçirmek, iyi bir kitaba rastlamak oldu. Francesko Sanctis' in Uzun Gecesi adlı romanda tesadüfen elime geçmişti, düş kadar güzel bir dostluk ve dayanışma öyküsü,belki düşten bile güzel; yitirdiğini sandığın şeyleri insanın yeniden anımsaması. bu sabah verdiğim siparişi kargo görevlisi getirince okumaktan daha büyük bir sevinç duydum.çok büyük bir hazineye sahip olmak duygusunu nasıl anlatırdı acaba Şehrazat? haber bültenlerinde tüm Şato ahalisi yağmur duasının kuraklığın gerçek çözümü olduğundan bahsediyor, işçilerse bu mübarek ramazan ayında tiner koklamanın oruç bozup bozmadığını bir türlü sorup öğrenemediler daha. epeydir iskambil oyunlarını da internetten oynuyorum, şansımsa hiç yok, zaten makinalar da kimseye ayrıcalık tanımıyor. dün uyuz olmuş bir sokak köpeğini veterinere götürdüm, tedavisi 150 liraya mal oldu,bu yaptığıma (bağzılarının) bıyık altından niçin güldüğünü ise anlayamadım. dünyanın neresine gitsem acaba tavşan deliğinden düşerim, diye bir soru aklıma takıldıkça belgesel izlerken buluyorum kendimi, hiçbir insanın yaşamadığı o uzak adalarda içime sinmedi bir türlü. haber bültenlerinde kes yapıştır habercilik, dizilerde edebiyat noksanlığı, sinemalarda niteliksiz filmlerde oluşan uzunnn gişe kuyruğu... velhasıl buralarda esir gibi yaşadığımı düşünüyorum. geçenlerde tanıştığım kadında Nazım şiirlerindeki Vera'ya benzemeyince sıkı dostlarla cumartesi içmelerimize daha bir sığınır oldum, ama rakı bu şişede durduğu gibi de durmuyor. bazen diyorum ki; keşke bir Sait Faik öyküsünde yaşasaydım. birde ne oldu biliyor musun, gecen durduk yere otuz sene önce Beşiktaş vapurunda rastladığım o şairi anımsadım, hiç tanışmadığımız halde masmavi konuşmuştuk, şimdi bir kitap çıkartıp, kırk sokakta tellal bağırtıyor yazar tayfası. bisiklet sporuna başlamayı ve taaaaa Çin'e kadar pedal çevirmeyi de düşünüyorum ara sıra. kulaklarımda dünyanın paslı sesi... ne kadar uzağa gidersem bilki o kadar iyi! deniz mevsimi başladı, balıklarla kardeş insanlar maviliklerde çoktan mavileşti ama ben ölü çiçeklerinin yasını tutan nar ağaçları yüzünden tatil moduna da giremedim henüz. Amerikadayaşayanbirarkadaştangelenkartpostala şöyle bir not iliştirilmişti: bazen Olriç'le konuşmak istiyorum.

şehirlere bombalar yağıyor her gece, kipriklerimizde acının kadersiz ülkesi.... ağlaşıyoruz! değil ki ölmek zor, zor olan; koyverip gitmek. ah be benim kırlangıç gözlü kederim, ah be benim kalbinde kuşlar uçuran ardıç ağacım, ah benim binbir hüzne bulanmış karanfil bahçesi ülkem.

tk/17 haziran 2016

14 Haziran 2016

sana rastlamayı seviyorum


güller karanfiller papatyalar çiğdemler
yüreğinde binbir hüzün
çıkamıyorum da içinden
bırakayım diyorum ipini uçurtmamın
pes ettiğim yerde sen geliyorsun aklıma
-ki sana rastlamayı seviyorum

24 mayıs 2016


...ve barışa dair

yürek kuyularımızı ele geçirmiş ejderhalar
çölde bir vaha ya da yeni trendle(umut)
ölü çiçeklerinin yasını tutan nar ağaçları
...analar

25 mayıs


tutunamayanlara

çatlağından kalbine sızıyor taşın su
sonsuz sanıyor göğü kafesteki kuş
uykusu gelen deniz uzanıp yakıveriyor fenerini
velhasıl herşey tutunuyor başka bir şeye...

07 haziran


havalar ısınıyor
kuşlar iyice yerleşir oldular buraya
ey okur aklımda açan karanfilleri koparmadan sana veriyorum
sende bir başkasına ver diye:)

14 haziran

Yeni adresim

ara ara aşağıdaki adresimde yazacağım https://atesinsesi.wordpress.com/ /