14 Ekim 2010

ANLAR ÜZERİNE...

Aralıksız yağan sonbahar yağmurunun tıpırtısına vermişim kulağımı. Elim yavaşça üzerinde katran karası bir akciğer fotoğrafının basılı olduğu sigara paketine uzanıyor. Kibritin şavkıyla aydınlanıyor odanın karanlığı. İlk nefeste sigara içmenin kötülüğü ikincisinde keyfi geliyor aklıma da bir türlü bu zevkimden vazgeçmeye kıyamıyorum. Yaramaz Duman minderinin üzerinde mışıl mışıl uyumakta, bendeyse bugün yine başka bi haller var. Biraz şiir okuyup sonra da uyumaya çalışmak geliyor aklıma. Okuma lambasını yakıp, kütüphanemin raflarından rastgele bir şiir kitabını alıyorum. Şans bu ya "kötülük çiçekleri" çıkıyor bahtıma. Daha da kötü oluyorum. niyeyse bir kadeh rakıyı yuvarlayasım geliyor aklıma. Tek başına da içilmez ki bu meret. Ayak parmaklarım üzerinde mutfağa gidip tabakta bi dilim peynirle dönüveriyorum odama. Suyla buluşunca aslan sütü oluyor gene kadehteki rakı. Ağzımda anason kokusu, yüreğimde derin bi sızı. Hesapsızca büyüyor kederim. Nerden geliyorsa aklıma eski günler geliveriyor. Malum yolun yarısı geçmiş, yayınladığı kitaplar kimse tarafından fark edilmemiş yapayalnız bir şiir yazarıyım. Sanki bu cümleyi bilinçli kurmuşum gibi şair olduğumu bir türlü kabullenmiyorum, rakının etkisi bu olsa gerek. Birdenbire keder iyice depreşiyor içimde de umutsuzca kendi şiir kitaplarımı okumaya başlıyorum. Ay günlüğünü niye tuttuğumu yüreğime bu dizeleri kimin fısıldadığını düşünüyorum, işte tam o an yaşadığım ama asla unutmaya kıyamadığım anlar geliyor yine aklıma da dalıp gidiveriyorum...


İlkokula başlamış abc’yi sökmüş, epeyce de kıdemli bir öğrenci olmuştum. O yıllarda ilkokula siyah önlükle gidilir, beslenme çantasında hep yerli malları taşınırdı. Okulumuzun bahçesinde altında oyunlar oynadığımız bir kiraz ağacı vardı. Mayıs aylarında meyvesini verir bu meyveler okulun bütün öğrencilerine ne hikmetse yeterde artardı. Mandolin çalmayı çok seven kır saçlı öğretmenimiz mutluluğu konu alan bir resim yapmamızı söylediğinde ben resim defterime alelacele bu kirazın meyvelerini çizivermiştim. İki kırmızı noktayı bir çöpün ucunda birbirine bağladığım bu resimde bir kırmızı nokta annem ötekide babamdı. Şiirlerimde bütün mutlulukları kiraza benzetmemin de nedeni galiba buydu.

Boş arsalarda beşte devre onda biten maçlar oynardık. Ben hep fenerin kaptanı olurdum fakat çok gol yiyince adım kovaya çıkardı. Sonra sonra futbola ilgimi kaybettim ya önce kanaryaları, sonra martıları şimdilerdeyse albatrosları şiirlerimde çoklukla kullanmamda bu yüzdendi.

Lisede sevdiğim kıza okumak için şiir ezberlemek gelivermişti aklıma nedense. Tesadüfen bir nazım şiiri geçmişti elime de onu o gece ezberlemiştim. Sonraları başıma bin türlü dert açan bu nazım şiirleri benim şiirle tanışmamın ilk kapısı olmuştu. O kız hayatımdan çıktı, bugün görsem anımsar mıyım bilmiyorum ama o nazım hikmet şiiri hâlâ aklımdadır.

Evimizde kimse kitap okumazdı. Kendimi bildim bileli babam hep uzak ülkelerde çalışır, bunun nedenini ben anneme sorunca ekmek parası için oralara gittiğini söylerdi. Liseye beni babam kaydettirmişti. Emeğiyle çalışan, ömrü boyunca haram nedir bilmemiş iyi bir inşaat ustasıydı. Beni okula kaydederken okuyup adam olmamı tembihlemişti sıkı sıkıya. Cenaze namazında hoca dua okurken onun bana bunları tembihlediği gelmişti aklıma. Solcu olmuş şiirler yazmış içeriye düşmüş, barışı savunmuştum da anca o anda öğrenmiştim adam olmanın böylesi zor bir iş olduğunu. Dediğini yapıp adam olduğum içinse o an çok mutluydum.

Yatakta iki kişiydik. Yanımdaki kız beni çok sevdiğini söyledikçe bende şiire bata çıka mutluluğun yılkı atını sürmekteydim içimdeki güneşe doğru. Zaman geçtikçe mutluluğun yılkı atlarının kolay kolay güneşe varamadıklarını öğrendim bin bir acıya bata çıka. Hayatımım bu en uzak anı şiirlerimin de sebebi oldu bundan ötürü. Her şey uzakta bitti.

İlk okuduğum roman suç ve ceza'ydı. Bir genç daracık köhne bi odada aklından binbir türlü düşünce geçiriyor, bunun için cinayet işliyor, sonunda da bir hayat kadınıyla evlenip sıradan bir mutluluğu yaşıyordu. Alyoşalık zamanlarımda okuduğum bu roman kitapların dünyasına dalmama neden olmuş, sonrasında okuduğum yüzlerce romanın, düşünürün, yazarın kapısını bana aralamış ama ben aradığım kitabı bir türlü bulamamış o yüzden o kitabı kendim yazmaya karar vermiş ama o kitabı kimsenin yazamayacağını geç de olsa anlamıştım.

Karlı bir İstanbul sabahında boğazı vapurla geçmek karşıya, dalgaları yara yara unutmak zamanı, dahası asla varamamak karşı kıyıya. Peşine düşmek aklındaki sorunun; aralıksız elli yıl yağan yağmurları, yüzyıldır ışımayan geceleri görmek. On bin yıl yaşayan zalim krallardan kaçan kırlangıçlara rastlamak, bin yıldır açmamış bir güle yarenlik etmek, susmak ve de konuşmak mavi hecelerle…

...

Vesselam aynalardan geçtiğim anlar hep şiirlerime yansıdı, bu yansıma durgun ve durağan bir olgu değil yaşadıkça gelişen diyalektik bir tamamlanmaydı. Sonrası hiçbir zaman gelmeyen bir akış yani….

sevgimle temel

3 yorum:

ANILARINIZ HİKAYENİZ OLSUN dedi ki...

Anlar üzerine söylenecek çok söz var.An(sızı)m olsa da insan bir süre sonra yaşamın içinde, yine de güzel hatıralara gebe anlar hep zihnimizde.

Ve yeni hobim, birazda fotoğraf karelerinde:)

nil dedi ki...

sevgili temel, bir mektup gibi okudum ben bu yazıyı, kendine yazılmış bir mektup.kendini tüm yalınlığıyla böyle döküvermek zordur oysa...samimiyet, bence iyi şiirin başladığı yer.

"Hayatımım bu en uzak anı şiirlerimin de sebebi oldu bundan ötürü. Her şey uzakta bitti." Bu cümleleri de not ettim belleğime, biliyorum gerektiği zaman çıkıp gelecekler parmağımın ucuna :) sevgiyle...

ELİF dedi ki...

Ben buralardan şiir yürekli bir adamı alkışlıyorum...
Bazen alkışlarda yetmiyor insana daha çok sevilip sayılmak istiyor çünkü o alkışlayanlar gün geliyor unutabiliyor o duygu yüklü kelimeleri...

Olsun dıyorsun olsun yeterki beni anlayan yada anlamaya çalışan cümlelerden resim yapıyorum ya işte o bana yeter...

Yeni adresim

ara ara aşağıdaki adresimde yazacağım https://atesinsesi.wordpress.com/ /