10 Ağustos 2010

Peri Kızı'na


Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; devenin tellâl, pirenin berber olduğu zamanlarda kartlar ülkesinin uçsuz bucaksız kıyılarında ırmak seslerine komşu ahşap bir kulübede yaşlı Maça Kızı’nın evlat edindiği çirkin bir Sinek İkili yaşardı. Güzeller güzeli Sinek Kızı’yla yakışıklı Kupa Bey’inin yasak aşkından doğan bu talihsiz çocuğu bir sabah kapı eşiğinde buluveren yaşlı Maça Kızı dinmeyen evlat özlemiyle Kartlar Tanrısı’na dualar ederek oracıkta bağrına basmış, ona öz annesini hiç aratmamıştı. Zaman gelip geçmiş ama Sinek İkili hep Sinek İkili olarak kalmıştı. Öyle çirkin, öyle çelimsizdi ki diğer İkililer bile onu asla oyunlarına almıyorlardı. Yaşlı annesi onun bu haline duyduğu üzüntüden bir gün apansız ölüverince artık iyiden iyiye yalnız kaldı ve bu küçük kulübenin dört duvarı arasında yüzünü herkesten saklayıp, geceleri ışıldayan yıldızların pırıltılarında binbir düşe bata çıka yaşamaya alıştı. Günler günleri, yıllar yılları kovalıyor, zaman su gibi gelip geçiyor ama yüreği tıpkı bir örümceğin ağını örmesi gibi sabırla aşka duyduğu o umudu bu çirkin kızın içine örüyordu.

Kartlar ülkesinin yaşlı kralının yakışıklı oğlu Kupa Valesi’ninse tahta çıkması için en kısa zamanda evlenmesi gerekiyordu. Çünkü bu yılın sonuna dek kalbinin prensesini bulup evlenemezse koz maça olacak, tahta Maça Bey’i geçecekti. Yaşlı kral oğlunu bir an önce evlenmeye ikna etmek için kartlar ülkesinin tüm güzel kızlarının katıldığı balolar düzenliyor, bunun için hiçbir masraftan kaçınmıyordu ama ne yaparsa yapsın aşka inanan oğlu kalbinin sahibini bir türlü bulamıyordu.

Günlerden bir gün krallıktaki diğer valelerle bir araya gelip av partisine çıktılar. Her vale bir yöne gidecekti. Kupa Valesi doğuyu, Maça Valesi batıyı, Sinek Valesi kuzeyi, Karo Valesi güneyi seçti. En iyi avı bulup avlamaktı düşleri. Doğunun uzak, hiç kimsenin henüz varamadığı topraklarında bir ırmak çıktı karşısına Kupa Valesi’nin. Su içmek için eğildiğinde suda çok güzel bir yüz gördü. İşte aradığım aşkı sonunda buldum, dedi kendi kendine. Doğrulup kalktığındaysa karşısında çirkin mi çirkin Sinek İkili’yi buldu yalnızca. Okuduğu bir masalı anımsadı o an. Öpsem bir prensese dönüşür mü acaba, diye geçirdi aklından. O an bu düşünceye o kadar inandırmıştı ki kendini yaklaşıp apansız öpüverdi Sinek İkili’yi.

Masala göre göğün gürlemesi, yıldırımların çakması, ortalığın zifiri kararması ve tekrar aydınlandığında bu çirkin Sinek İkili’nin güzeller güzeli bir prensese dönüşmesi gerekiyordu. Ama bunların hiçbiri gerçekleşmemişti. Hatta çirkin Sinek İkili bile telaşla kaçıp gitmişti yanından Kupa Valesi’nin.

Diğer valelerle buluşmayı kararlaştırdıkları yere vardığında, tüm valeler bu çirkin mi çirkin gencin üzerine çullanıp onu yakaladılar. Söyle kimsin sen, nereden buldun bu giysileri, ne yaptın Kupa Valesi’ne, dediler. Ne dedi, ne anlattıysa bir türlü inandıramadı kendisinin Kupa Valesi olduğuna oradakileri. Zincire vurup saraya götürdüler, ama saraydakiler de inanmıyordu onun Kupa Valesi olduğuna. Acılar içindeki Kupa Bey’inin fermanıyla halkın gözü önünde asılmasına karar verildi. İpe giderken bile susmak bilmez bir yaşama çabasıyla Kupa Valesi olduğunu haykırıyordu.

Ancak asıldığı ipte eski haline dönünce herkes anlayabildi onun gerçekten yakışıklı Kupa Valesi olduğunu.

t.kurt

2 yorum:

Elif Gizem dedi ki...

yaratıcı ve zekice bir hikaye. Kalemine sağlık...

ELİF dedi ki...

Çoook çok güzel...
Çok ustaca...
Yüreğinin cümleleri her daim yol alsın..
Sevgiler...

Yeni adresim

ara ara aşağıdaki adresimde yazacağım https://atesinsesi.wordpress.com/ /