31 Ekim 2011
YALNIZLIĞA DAİR...
Onu anımsayınca sanki yüreğine mavi kanatlı bir kelebek konmuş gibi hissetti, aklından binbir türlü şey geçirdi yine. Sımsıkı kucaklayıp yüzünün bütün gizli çiçeklerini öpüyor, göğsünün ayrığındaki o iki iri yıldıza dokunuyor, sonra düşleri onu o kayıp ülkeye götürüyordu. Rimbaut'un o büyülü orman ülkesinde yenilmez bir yarı Tanrıydı artık.
Sonra ansızın bu zamana dönüyor gene yapayalnız kalıyordu. Elindeki telefonun hafızasından onun adını buluyor, arayıp aramamanın o tarif edilmez huzursuzluğunu, korkusunu yaşıyor, susuyordu. Üzerine bir şeyler karaladığı ufak not kağıtlarını ara, arama diye say diyordu içindeki ses ona, üşenmeden onca kağıdı tek tek sayıyordu: ara, arama,ara,arama,ara....ara çıkıyordu,arayamıyordu gene. Aramak onun elinden hayallerini de alır diye korkuyordu.
Sonbahar bitmek üzereydi, günler yağmurlu ve soğuk, geceler yıldızsız ve kapkaranlıktı. Dünyanın dertleri daha bir çoğaşmış oysa eşitliğin ve barışın çaresi hala bulunamamıştı. Dört bir yana yeni ölümler ekiliyor, günden güne umut daha bir kararıyor, her şeyden önemlisi de belki insan yüreği gün be gün daha da bir yalnızlaşıyordu...
tk
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Yeni adresim
ara ara aşağıdaki adresimde yazacağım https://atesinsesi.wordpress.com/ /
-
Yağız atın derisinde şaklayan kırbacın sesi Arnavut kaldırımlarıyla döşeli sokağın diğer ucundaki iki katlı ahşap evin önünde oynayan kızlar...
-
"Pazartesiler karışmış Salılara Ve hafta bütün bir yılla: Kesemez zamanı Bezgin makaslarınız sizin Ve günün bütün adları Yıkanıp gider ...
-
seninle anlam bulan kırmızı soluğum yüzümün o suskun mavisi her şey ölüyor sevgili. oysa sen çocuk İsalar gibisin hâlâ! öptükçe ellerini, ye...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder