2 Ağustos 2014

unutma defterinden notlar




bir temmuz günü bırakıp gitmişti işte,sabahtan beri içindeki sıkıntıyla oradan oraya dolanmış,gelip bu gün batımında kalakalmıştı. nasıl, neden, niçin, diye soruyordu kendine de daha bir çoğalıyordu kederi. neden uzaktı sevda ona,neden içemiyordu aşkın şarabını,neden bozuluyordu büyü,ne zor sorulardı bunlar, bir sigara yaktı. ilk nefes iyi gelmiş, efsunlanmıştı içi.kader miydi,yazgı mıydı,neydi hiç görmediğini bu kadına onu bu kadar yakın kılan.hallerine güldü,tan kızıllığına iyice bulanmıştı ortalık.iki kırık sandalyede unutulmuş zaman gibiydi yüreğinin halleri. ne çok şey geliyordu aklına;uzun süren dostlukları,yazışmaları, onun naifliği,inceliği,zarafeti yüreğinden taştıkça taşıyordu,baktı çıkamıyor bu duygu selinin içinden, bir sigara daha yaktı. sessiz, suskun gün batımını seyre daldı.anlaşılan o ki bu akşam gökyüzü de efkarlıydı, keşke şimdi sesini duysa, bir şarkı dinleseydi ondan, yurdunun bozkırında bir tezene gibi titredi içi. ah, dedi yüreği, bu içindeki korkunun sesiydi. evrenin dili çözülmüş, zamanın ona söylediklerine tercüman oluyor, mutluluğa ulaşmak isterken içindeki korkuların sesini duyuyor, iyiliğin ve kötülüğün içiçeliğinde korkuları dile geliyor,yüreği işte böyle ah, diyor susup kalıyordu. yılların dostluğu nasıl olmuşta birden içinden aşkın taşkınlığıyla taşıvermiş, neden onca zamandır karınca azmiyle biriktirdiği her bir şey bu selde yıkılıp gitmişti. artık telefonuna ulaşamıyor,ona epeydir iki satır olsun yazamıyordu. her şeyi anlıyor, bir kendini anlamıyor,battıkça batıyordu kendine. bir sigara daha yaktı. bu sefer acıydı ilk nefes, acıydı ya iyi gelmişti bu acılık.duygularının onu götürdüğü yerde yüreği bir şelaleden dökülmüştü ya, o eski dostluklarına da artık geri dönmeleri zordu. kalbindeki bu yaraya merhem sürmeli, unuta bilmeliydi unutabilirse. neleri unutmamıştı ki? aklı kırk yaşının kırk odalı hanında o unutulmuşluktan, bu unutulmuşluğa dolandı durdu da, niyeyse yazgısına bir türlü kafa tutamadı. keşke uzakta bir pencere açılsa,seslenseydi Nisa ona, ama ne bir ses duyuyordu, ne de bir ışıltı görüyordu. çölün yüreğindeki su kuyusunu aramanın o altın erdemiyle,içinin suskun maviliklerinde,kederin incecik sızısıyla orada öylece kalakalmıştı....

***
gecelerine çağırmışlar
acem halıları sermişler önüme
geçememişim öte kıyısına zamanın
kalmışım kalbimdeki narın içinde...
tk




1 yorum:

Adsız dedi ki...

"Ne uzundur unutuş ah ne kısadır sevda"
Pablo Neruda

Nisa La...

Yeni adresim

ara ara aşağıdaki adresimde yazacağım https://atesinsesi.wordpress.com/ /