19 Şubat 2015

ÇAYKA




Dalıp gitmişti vapurun korkuluklarında. Sıra sıra dizili portakal renkli can simitleri ilişti gözüne. Martılar süzülüyor, çalkalanan deniz köpürüyordu. Şehrin iki yakası arasında kalmış yapayalnız bir yürekti işte. Hasret toprağını sürüyordu dizeleri (toprağına gömsem köklerimi /bi yağmur yağsa/yüzünde yeşerse papatyam/öpsem öpsem doyasıya...) Şimdi cigarayı söndürüp denize atsa, bindiği vapur hiç kıyıya yanaşmasa, dolansa dursaydı böyle hep... Ama olmuyordu! Hayatın bir kıyısı vardı her zaman. Hangi kıyıya baksa orada onu görmekten mi bıkmıştı, yoksa her şeyde onu yaşamaktan mı? Bilemiyordu, dahası bilmekte istemiyordu. Ne karmaşık, ne amansız bir bilmeceydi aşk! İşte o vakit susuyor, keşkelere sığınıyordu. Bir yediveren ağacına konmuş serçelere benziyordu yüreği o vakit, sığmıyordu içi içine. Usulca gözlerini kapayıp unutmak istedi her şeyi, dört bir yanını mavi karanlıklar sarmıştı şimdi. Bir ormanda terkedilmiş küçük bir çocuk gibi yolunu yitirmiş, kalakalmıştı bu dipsiz karanlığın orta yerinde. Issız, ıpıssızdı zaman. Ansızın bir martı çığlığıyla açtı gözlerini. Uzakta eflatun sisler içinde kalmıştı şehir. Adalardan esen çam kokulu rüzgârlar doluyordu içine. Doyasıya nefes alıp verdi kaç kez anımsamıyordu. İskeleye yanaşan vapurun çalkalandırdığı denizde köpük köpük anaforlar oluşuyordu. Bir balıkçıl sulara dalıp ağzında karnı gümüş grisi balıkla havalanıyor, onu bir başkası takip ediyordu. “bak oğlum hayat durmaksızın sürüyor işte” diye geçirdi aklından. Sonra nedenini, niçinini düşündü bu sürekliliğin. Aklının bir yanı kendini yiyip bitiriyor, diğer yanı “hayat maviş bir figürde ondan be” diyordu bitmeyen bu çelişkide; içinden dışına bir git geldi duyguları… Her şeyi o vapurda bırakıp inmeliydi aşağıya. Bir acı çöreklendi göğsüne. Sustu. Sustukça daha da koyulaşıyordu deniz...

Martılar çığlık çığlığa onu çağırıyordular karaya, erguvan ağaçları elini uzatmıştılar ona tut diye.

Güneş pırıl pırıl bir yol açmıştı karanlığında...

Yürümekti(yaşamaktı) ona kalan... Kanat çırpmak, uçmayı düşlemekti ve de.






ateşinsesi

9 yorum:

Zeugma dedi ki...

Çok güzeldi..
Umarım martıların çığlıkları eşliğinde erguvan ağaçlarına tutunur ve güneşli güzel günlere doğru kanat çırpar ardından..
Umutla..
Kaleminiz hiç durmasın..
Hoş kalın..

Eylemce dedi ki...

yine de yeniden aşk....

Adsız dedi ki...

bu yazıda Ahmet kaya'yı buldum Temel..

mezar taşındaki şu dizeler beni etkilemişti, bu yazında öylesine içten olmuş.

"tarifi imkansız acılar içindeyim
gurbetti
akşam oldu yine
rüzgar peşindeyim."

sevgiyle, özlemle dolu yüreklere selam olsun..
çavbella.

Gülden Işık dedi ki...

umut hep yaşamalı...

Adsız dedi ki...

Bende bugün uzun uzun denizi seyrettim, benim şehrimde denizin içinden geçmiyor hayatlar, martılarla ortasında buluşamıyoruz cokça, zaten çok da martı yok burada; olanlar ise cok güzel, deniz kıyıdan da güzel... Bende düşündüm her şeyi denize bırakmayı, denizin maviliginden alınca bakışlarımı ağırlıgı gecsin istedim yuregimin,ama yapamadım... İçim dışım maviye bulanmış alamıyorum kendimi...
Sevgiyle... Yalınca

ANILARINIZ HİKAYENİZ OLSUN dedi ki...

Martı...
Simit...
Vapur...
Ada...
ve tabi
Mavi...

hep olsunlar:)

maviye iz süren dedi ki...

yaşamaktı ona kalan..

reyhane dedi ki...

Maviler içinde kalmalı

Adsız dedi ki...

Ben çok severim..
Ilık bir bahar zamanı olsun..
Mavi, denize doymuş, elimdeki çay demli olsun..
Isıtsın avuçlarımın içini..
Sıcacık olsun,
O gülümseyen yüzün gibi..
Anlatsın bana hikayeyi..
Martılar sarhoş olsun..
Anlamsız kalan herşey..
Sen olsun..

Yeni adresim

ara ara aşağıdaki adresimde yazacağım https://atesinsesi.wordpress.com/ /