17 Ağustos 2014

SAKIN UNUTMA BENİ



     Televizyon kanallarındaki bin bir surat yalan makinelerinin ballandıra ballandıra anlattığı reklamlar furyasında bir mezar çukurunda böceklerin yediği kadavra gibiydi akıl. bu oldu bitti içerisinde  memlekette cumhurbaşkanlığı seçimi olmuş,insanlar cumhurbaşkanı seçmek yerine kendilerine bir sultan seçmeyi tercih etmişti. İnsanların kalplerini saran karanlık öyle çoğalmıştı ki, artık hiç tanımadığınız biriyle konuşmaktan çekinir olmuştunuz, çünkü mankafaların çekilmez muhabbetleri ölümden bile beterdi.gecenin karanlığında ışıyan yıldızlar gibi suskun ve erişilmez bir umuttu içimizde kalanlar.annelerimizin o şefkat dolu seslerini arıyor ama hiçbir yerde bulamıyorduk.ruhumun daraldığını hissediyor, kendimi yapayalnız duyumsuyordum. Bir fırtına çıksa,bir deprem olsa,yıkılsa bu çağ ve yeni yepyeni bir zaman başlasa dediğim bile oluyordu.niye böyle düşünüyordum bilmiyordum.bazen telefonu elime alıyor arayacak bir dost bile bulamıyordum, herkes çekilmez geliyordu. Oysa çok içmek, çok dertleşmek,çok dinlemek,başka birininde bu acıları yaşadığını bilmek istiyordum. Bazen de bir kadınla yatmak istiyor, bedenimdeki  volkanın lavından kurtulmayı düşünüyordum. Kredi kartlarını kırmak, başka bir şehre taşınmak, her şeyi yeniden öğrenmek, küçük sevinçlerle büyük mutlulukları yaşamak istiyordum.  Ama  olmuyordu.

     O sabah neden o tren garına gitmiş, bilmediğim o uzak şehre neden  bilet almış, sonra ilk durakta neden inmiştim,bilmiyordum. İşte gene iş yerindeydim. Cazırtılı sesler korosu durmaksızın çalmaktaydı. Aklımdaki tek düşünce tez vakit akşamın olmasıydı. Karanlıkta kendimi daha bir huzurlu hissediyordum. Akşam oluyordu, gece ilerliyordu ama huzur uzaktı hala. Dünyaya dayanamıyordum. Her şey gün be gün uzaklaşıyordu kalbimden. Misal kitap  okurken  anlatılan konudan kopuyor,sanki gizli bir kapıdan geçiyor, orada aklımın uğultusunu dinliyordum. Sonra bir sigara yakıyor, aklımın uğultusununda kendimi kendime iyice bir düğümlüyor,kördüğüm oluyordum.

      Durumum iyi değildi. dışardan eli ayağı düzgün biri gözüksem de yaşayan bir ölü gibiydi içim. Neden bilmiyorum o akşam şiir okuyasım tuttu gene. Uzun zamandır dokunmadığım o yıllığı aldım elime, oku babam oku. Epey okudum. Sanki dizeden dizeye bir bayrak yarışındaydı sözcükler. Sonra ulan sende yazardın bir vakitler, dedim kendi kendime, aradım buldum o karalama defterimi. Rastgele açtım.

“Epey epey zaman sonra
Artık hiçbir anahtar düşlerinin kilidini açamadığında
Sözcüklerin gümüş suskunluğunu öğrendiğinde yani
Sana lavanta kokulu sular içirdiğim bu sabahı anımsa
Bilirim her şeyi eskitir zaman
Kendine düğümler insanı
Gene de elinden gelirse,becerebilirsen eğer
Sakın unutma beni..!”
2001/adalar




       Bir kelebeğin mavi kanatlarının  nakış nakış işlenmesi gibi okuduğum bu şiirde beni onun o unuttuğum sevgisiyle yeniden nakış nakış işlemiş, hatırlamanın o suskun, o vadedici erdemiyle bana sevgileri unutmamayı bir kez daha öğretmişti. 

tk

1 yorum:

maviye iz süren dedi ki...

Belkide hayat tek bir zamandan ziyade küçük parçalardan oluşan bir bütündür.Her bir ölümde, ayrılıkta, yanılgıda bitiyor ve yeniden başlıyordur..

Yeni adresim

ara ara aşağıdaki adresimde yazacağım https://atesinsesi.wordpress.com/ /